Ben
- Batuhan Aybers
- 4 gün önce
- 3 dakikada okunur
Bazen yoldan geçerken bir müziğin tınısı ile karşılaşıp acaba bunu yalnız ben mi duyuyorum diye kendime sorarım. Bunu benim gibi duyabilen var mı da denebilir o anki ufak yalnızlığımda. Bir çiçeğe bakarken, bir bilet sırasında, bir banliyö önünde acaba yalnız ben mi varım? Tüm bunların ortasındayım ve ben acaba yalnızca duyumsuyor muyum? Beni duyan var mı? Herkes gibi miyim yoksa, bunu fark etmek beni yakar mı? Tüm bu sorularla muhatap bedenimin her zamankinden daha fazla yandığını hissetmemek elde değil.
Yürürüm yol biter, dururum yol biter, yürümem yine yol biter ve bir gün olsun benim de biteceğime akıl erdirmem. Evet, ben. Burada, her şeyimle ve her şeyle tam olarak burada, gecenin en karanlık anında in ve cin ile sabahlayan sokağın yağmur sesine karışık makinelerle boğuştuğu şu saatte artık ölüm, düğüm, kalım ve serim gibi dertlerimle yüzleşmem gerektiğini hissediyorum. Burada, bulunduğum yerde bunca bilmem kaç asırlık azap ve kaç yüzyıllık hesaplaşmayla, Tanrı’nın kırbacını yemiş Kiryos ya da Tanrı’ları yenmiş Daryus olmadan, dingin bir ruh ile ilk defa muzafferim. Evet, kaç yüzyıl geçtiğini dahi hesap edemeden, insanlığın sorduğu en yegâne soruyu en dingin vaziyette, kendimi iktisat etmeyip hendeseye bulaşmadan cevaplıyorum. Onunla birleşmemin yahut Onlaşmamın önündeki en cesim hata ya da kusur ne? Onlaşamamamın, buluşamamamın, bulaşamamamın günahı kimin? Hangi anahtar bu kilidi kilitledi ve ben hangi düğümde bir kılçığım? Suç kimde ve ben kimin derisini yüzeyim, kaç cadı kurban edeyim ya da ya da ya da… Uzayıp giden bir sancı bu ve ben sanmıyorum bir yerde soluklanacak bir han bulayım hem de kırk kapılı. Aldığım cevabın bende hükmü hiç yokmuş, hiç oraya bakacağım aklıma gelmezmiş, aklım önümde en büyük engelmiş.
Güneşe baksam, kendi halinde doğar, batar. Aya baksam, biçare döner durur. Yıldızlar, kendi halinden memnun. Tabiat, haşerat, biyoloji, endokrinoloji, Aurelius, Sezar, Farabi, Eflatun, dost meclisleri, gönül şenlikleri, gündelik siyaset, jeopolitik riyazet, mevcut şartlar, ekonomik tavırlar, aile içi dinamikler, böylece sayacağım yüzlerce tezler beni ancak oyalamış. Adım, soyadım, kahrolası yaşım bile benden hep bir şeyler almış. Kabulüm ancak kendimi oyalamakmış. Şimdi ise tüm bunların ötesinde kadim bir düşman ile karşı karşıya kaldığımı, perdenin düştüğünü ve giyotin ipinin sallandığını görüyorum. Benden önce de bütün bu dengeler vardı, benden sonra da bu dengeler olacak. Hatta misafirlikten dönünce Mesih, belki de aynı dengelerle karşılaşacak. Tüm bunlarla gözümün boyanmasından bir an olsun kurtulduğum anda karşımda düşmanımın gözleriyle karşılaşma şansını elde ettim. Sorum, sorgucum hatta sırtımdaki kırbacımı keşfettim: Benim.
Ne kadar benim ne kadarı kendimim? Bütün bunları bana çirkin Diyojen mi öğretti yoksa ben mi kendimi bir fatih zannettim? Bütün büyük işlerle uğraşmanın ve büyük eyleme hastalığında kaybolmanın sırrını kendime büyüklük olarak ne zaman anlattım, buna ne zaman kandım? Sizden büyük şeylerin, kendi kaderleri vardır der bir bilge, ne zaman bu sırrı unutup farkı aradım, bilmem. Bu saat, şu güneşin kaçıncı kez sökmeye yeltendiğini kadim dönem bilgileriyle dahi açıklayamadığımız şu an bildiğim yegâne şey, kaybolmamın sebebi kendimim ve düşmanım bana hep uçurumun yolunu tarif etmiş. İşe yarar olmaya çalışırken gözden, bilmediğim derinliklerde yere serpe savrulmuş belki magmada kavrulmuşum. Bütünden kopan parçanın tek arzusu tekrar bütünleşmek, Onlaşmaktır, Olaşmak, O. Bütün kâinat bir seyirlik oyun gibi hepimiz için bir başka, herkes için bambaşka tecrübelerle çevrelenirken, Habeşistan’dan buraya göçen kuşların manilerinde kulağıma çalınan bir sırrı artık ben de biliyorum: Buradayım, bulunduğum andan iyisi yaratılmadı, bulunduğum an gibi. Buradayım, burada olmamın alameti dün burada olmam değildi. Buradayım, burada olmam bir kopuşla delillendi. Buradayım, zaman soruları anlamsız. Buradayım, ne kadar kalacağım manasız. Buradayım ancak maharet Oralı olmak.
Şimdi son sözüm tüm isyanıma rağmen;
Sevgili Tanrım Ben sevgili kulun, bilmem kaçıncı çocuğu Âdem babamın. O ilk hatanın sahibi, büyük pişman, ben bu zincirin devamı olmayacağım. Ona verdiğin ne güzellik varsa onlara, ben de talibim, âmin. Ama ben güzelliğinle bugün barıştım Bundan olmayacağım.
Şimdi senden tek temennim Kendimi alt edip Latif yanında Dingin bir ruhla Senleşmek.
Ben Buranın Yabancısıymışım Bu seslerin Ve renklerin. Kendimi alt etmek seni keşfetmekmiş Kendimi dalgalı bir suda boğulmaktan kurtarmakmış Kendimi bir yangından korumakmış Kendimi yok etmekmiş. Her şey kendimle ilgiliymiş.
Her şeye ümit bağlayan her şeyleşir Son defa Sesleniyorum Her şeyden ümit kestim Yalnız
Senden ümit kesmedim. Senden ümit kesmedim. Senden ümit kesmedim.
30.09.2024 şafak sökmeden
Comentarios